Unuttuğumuz Özelliğimiz: Doğayı Okumak
  1. Anasayfa
  2. Çevre

Unuttuğumuz Özelliğimiz: Doğayı Okumak

0
Reklam Sponsoru

Ülkemizde en sık yaşadığımız doğal felaketlerden birisi özellikle Karadeniz Bölgesinde gördüğümüz seller ve taşkınlardır. Buna benzer felaketler her ne kadar iklim krizi sebebiyle artık daha çarpıcı yaşansa da yeryüzünde yüzyıllardır görünen olaylardır. Aslında bunlar yer kabuğunun oynaması, derelerin dönemsel olarak taşması gibi doğanın hareketleridir.

Eski dönemlerde yaşayan insanların gıda bulabilmek, barınabilmek, korunabilmek, yer değiştirebilmek hatta savaşabilmek için bitkilerin büyüme biçimlerini, hayvanların davranışlarını ve yeryüzü şekillerini iyi tanımaları gerekiyordu. Buna göre hareketleri değişiyor ve yaşadığı alanları seçip şekillendiriyorlardı. Bunun bilindik ama çarpıcı örneği Ergene Nehri üzerindeki Uzunköprü.

Uzunköprü

Dünya’nın en uzun taş köprüsü olan bu “Uzunköprü” Edirne’de Ergene Nehri üzerinde yer alır ve 1427-1443 yılları arasında 2. Murat döneminde inşa edilmiştir. Kullanılan malzeme seçimi, ayakların yerleştirilmesi, kemer açıklıklarının belirlenmesi, yükseklik eğimlerinin hesaplanmasındaki mühendislik sayesinde Ergene Nehri’nin taşkınlarına rağmen günümüze ulaşan en uzun taş köprü olmuştur.1 Burayı yapan mimar Müslihiddin bundan 594 yıl önce bütün bunları hesaplayıp dere yatağını da göz önünde tutarak nehirin durağan zamanından çok daha uzun bir köprü yaptırmıştır. O dönem bunları doğa okumayı ve mühendisliği birleştirerek mümkün kılmıştır.

Ağustos 2021 tarihinde özellikle Kastamonu, Sinop ve Bartın’da yaşanan ve ne yazık ki can kayıpları görülen sel felaketinin üzerine bir de bu köprüyü düşününce sormadan edemedim: “Neden doğayı artık okuyamıyor ya da ısrarla anlamak istemiyoruz?”

Aslında Karadeniz’de yaşanan felaketin hem sebepleri hem de çözümleri oldukça ortada, gözümüzün önünde. Sorun: Dere kenarları ve yataklarına imar izni verilmesi. Çözüm: Dere yataklarının imara kapanması ve kapsamlı bir projelendirmeyle buradaki ev sahiplerini mağdur etmeden evlerin buradan taşınması. Kentsel dönüşüm belki tam bu noktada devreye girmesi gereken bir kavram. Bunun yerine bu bölgelerde dere yatağında yıkılan evlerin yine dere yatağındaki yerinde “devlet eliyle” onarılması son derece yanlış bir tutumdur.

Yapılması gereken şey dere yataklarındaki evlerin kaldırılarak uygun farklı alanlara taşınmasıdır. ‘Dereler ıslah edildi, artık dere yatağında yaşamak güvenlidir.’ mantığı son derece yanlıştır ve yeni felaketlere davetiye çıkarmaktır. Yaşanılan bunca kayıptan bir ders çıkararak buna yönelik projelerin yapılmasını talep etmemiz gereklidir. Çözümü daha fazla göz ardı etmeden dere yataklarına ev yapılmaması konusunda bilinçli ve tepkili olmalıyız. Yaşanılan felaket geçmişte kalsa da, kayıp canları geri getirmek mümkün değil, böyle devam ederse yeni kayıpların olması da kaçınılmazdır.

Sorunun ve çözümün ortada olduğu ancak bu yönde bir hareketin olmadığı durumlarda tehlikeyle yüz yüze olan, yaşadığı şehre, ülkeye, insana ve doğaya sahip çıkan bireyler olarak buna yönelik çözümde en etkili ve yetkili kişilere ve kurumlara yönlendirmeyi hatta baskıyı belki de biz yapmalıyız. Asırlar önce sorunu kökten çözmüş olan Uzunköprü mimarı Müslihiddin’den ilham alarak yerleştiğimiz kentlerin sorunlarını çözmekte ısrarcı olmalıyız, üzerinden ne kadar zaman geçmiş olursa olsun. 

Kaynakça

  1. http://www.edirne.gov.tr/uzunkopru
  2. https://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/799794.aspx
  3. https://www.yenisafak.com/gundem/giresundaki-sel-felaketinin-cikarilacak-dersler-var-dere-yatagina-sifir-giris-bina-yapilmasi-engellenmeli-3554381

Peyzaj Mimarı ❀ | İÜC -Peyzaj Mimarlığı Yüksek Lisans Öğrencisi ✎ | İstanbul |

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir