Deprem, yer kabuğunda beklenmedik anda otaya çıkan enerji sonrasında, meydana gelen dalgalanmalar ve bu sismik dalgaların yeryüzünü sarsması olayıdır. Yangın, sel, su taşkınları, çığ, hortum, fırtına, volkan ve toprak kayması gibi doğal bir afettir deprem de… Her ülke ve her birey beklemediği bir anda yaşayabilir bu doğal afetleri. Bu unsurlar içinde bulunan deprem gerçeği doğal afet olmakla beraber kendi içinde de çelişkiler barındıran ciddi unsurları ön plana çıkarmaktadır. Depremin çeliştiği en büyük nokta ise tasarımlarda yaşanan çelişkilerdir.
Sık aralıklarla yaşamış olduğumuz depremler ülkemizin önemli bir gerçeği olarak can ve mal kayıplarına neden olmaktadır. Bir doğa olayı olarak kalması gereken depremler ne yazık ki çok büyük acıların yaşandığı bir “afet” olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaşadığımız son İzmir depremi neticesinde, doğal afetlerden korunmanın en doğru ve acısız çözümünün, doğru tasarım ve planlama sayesinde olacağı gerçeği yeniden gözle görülmüştür. Binaların çoğunda mühendislik detayının hiç çalışılmadan uygulama yapıldığı gözlemlenmektedir. Kullanılan demirler, maalesef statik olarak kullanıma uygun değildir. Yapının beton aksamı maalesef kurabiye gibi olduğu görülmektedir. Hatta birçok bina, kentsel dönüşüm yasası kapsamında uygun olmayan bina niteliğindedir. Tasarım ve kontrol mekanizmasında yaşanan bu eksiklik, bugün 112 can kaybı ve bine yakın yaralı olarak acı bir bilanço sundu karşımıza.
Her bina kendi içinde anılar yaşatır. Her insan bu anıları kendine ait dairelerde yaşar ve yaşanan her anı kötü tasarım sonrasında bir enkaz yığını olarak çıkar karşımıza. Üç yaşındaki bir bebeğin 65 saat aç ve susuz kurtarılmayı beklemesi, geleceğe dair umutlar taşıyan genç anne babanın 2 yaşında bebekleri ile o enkazda yok olmaları, insanların ailelerini, anılarını kaybetmeleri veya 91 saat göçük altında kalan ufacık bir canın kurtarıldıktan sonra açlığı sonucu ayran ve köfte istemesi hiçbir mimarın, mühendisin veya yüklenici firmanın kaldıramayacağı ağır bir yüktür.
Depremzedeler için yapılan defin işlemlerinden bir tanesine şahsen katılma şansı buldum. Defin işleminden sonra defnedilen ufacık bir canın annesinin, çocuğunun mezarı başında kızına olan biteni anlatması yüreğimi dağladı. Para kazanmak uğruna, yıkılan binalarda yitirilen canlar ve o enkaz yığını içinde kaybolan anılar, kaybolan gelecek nesil… Doğal afet olarak kabul edilen deprem gerçeğinde en büyük sorumlu yine tasarımcı mühendis ve yüklenici firmadır. Denetimsiz yapılan yapılar, çevre analizleri ve zemin durumu kontrolleri yapılmadan yapılan tasarımlardır tek sorumlu. Bu nedenle Deprem öldürmez bina öldürür. Yapının o halde kullanıma uygun olmadığını bilen, buna rağmen sırf rant uğruna taşıyıcı kolonların kesilmesine göz yuman teknik personeldir asıl sorumlular…
Tasarım ve tasarımın şantiye yönetimi sorumluluk işidir ve vicdanı olan insanların yapması gereken bir iştir. Ülkemizde bulunan 453.497 müteahhittin haram yoldan kazanmak istediği paralara dur diyecek olan insanlardır gerçek tasarımcılar. Bu nedenle, zemin etüt raporu olmayan binayı uygulamaya devam etmez, dökülen kurabiye gibi betonu ve beton içinde istiridye kabuklarını görmeyiz vicdanı olan teknik personelden. Hatta yetkili merciinin kim olduğu tartışma konusuyken, bu statülere yerleştirilecek her kim olursa olsun kendi içinde vicdan muhasebesini yapmalı ve verdiği kararları hesabını verebilmelidir.