İnsan Psikolojisinin Odağı Kentler
  1. Anasayfa
  2. Çevre

İnsan Psikolojisinin Odağı Kentler

0
Reklam Sponsoru

Kentleri farklı ölçeklerde açık veya kapalı alanların bir arada bulunduğu mekanlar olarak tanımlarız fakat bu sistemi sadece fiziksel olarak tanımlamak yetmez. Geçmişten günümüze bu mekanlar sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik… gibi bir çok olgu sistemin parçası olarak yer almış ve insan psikolojisinin odağında kentleri şekillendirmiştir.

Kent, duyguların iletimidir çünkü her türlü duyguyu bir yerde yaşarız. Doğduğumuz yer, çocukluğumuz, yürüdüğümüz sokaklar bir yere aittirler. Kent, özellikle bilincimizi kişiliğimizi biçimlendiren ve aidiyet duygusunu hissettiren bir mekandır.

“Biz binaları biçimlendiriyoruz, sonra onlar bizi biçimlendiriyor”

Winston Churchill

Binaların İnsan Psikolojisine Etkileri

Binaların insan psikolojisinde yarattığı etkileri tespit etmek adına psikiyatri kliniklerinde incelemelerde bulunulmuştur. Bir takım tasarım çalışmaları yapılmış ve düzenlemelerin hastaların tedavi süreçlerine etkileri ölçülmüştür. Sonuç olarak çevre tasarımı ile tedavi kalitesi arasında birer bağ olduğunu göstermiştir. (Çil, 2010)

Bir çevre içinde farklı tasarıma sahip yapıyı kolaylıkla algılayabiliyoruz. Dar sokaklarda veya yüksek katlı yapıların arasında kapalılık, sıkışıklık hissi yaşarken yeşil alan ve deniz kıyısında ferahlama, rahatlama duygusunu hissediyoruz. Bu mekanların insanlara verdiği bu tür etkileri vardır. Anlık reaksiyon verebiliyor, gün içinde bu etki-tepkiyi defalarca yaşayabiliyoruz. Sürekli yaşadığımız bir çevrede bu tepkiler daha sık ve kısa iken yeni ziyaret ettiğimiz bir yeri algılamak daha uzun zaman alabilmektedir.

Yön Duygusundan Aidiyete

Kent plancıları bir kenti planlarken dikkat ettikleri önemli hususlardan biri olan; yollar (kentin iskeleti) benzer mi değil mi? Yollar birbirine benzerse monotonluk hissi yaratır. Yön duygusunun azalmasına neden olur. Bunun yanında farklılaşan yapılar, yapıların boyutu açıklılık ve kapalılık durumu yeşil alanların ölçeği kente kimlik sağladığı gibi insanda yön bulma duygusu yaratır. Bu yön duygusu ile aidiyet hissi kuvvetlenir.

Bugün bir arkadaşımızla buluşurken mekan belirlerken de başvurduğumuz şey ‘Nerede buluşuyoruz?’ sorusuna cevap genelde bu farklılaşan mekanlar olan; ‘meydanda, parkta, sahilde…’ diyoruz. Hiç kimse trafiğin yoğun olduğu sıkışık yüksek binaların arasında buluşmak istemeyecektir çünkü bu mekanlar insan odağından uzaklaştığı için yön duygusuna ket vurmaktadır.

Bugün büyük kentlerde bir yere giderken araç trafiğinde yaşadığımız stres, yeşil alanların giderek yok olarak yerine gelen yüksek katlı binalar; gelecek neslin dış mekanı korku stresten kaynaklı güvenli olmayan mekanlar olarak algılanmasına sebep oluyor.

Yaşadığımız çevre içinde mutsuz olan insanların karşılaştıkları en temel problem güvenliktir. Issız veya köhnemiş mekânlar, geçmişte gasp, taciz, saldırı gibi suçların yaşanır. Bilinen kentsel çevreler, metruk ve bakımsız alanlar, aidiyet beslenmeyen bireyler beraberinde kentler üzerinde güvenlik problemlerine sebebiyet verir. Bu problemlerle bireylerin korkusu giderek artar. Kentlinin birbirlerine karşı yabancılaşmasına, beşeri ilişkilerin körelmesine neden olur.

Nasıl Kentler Planlamalıyız?

Kenti insandan ayırmak mümkün değildir. Bu İki ana kavram birbiriyle bağlantılı geri-beslenmeli bir ilişki içindedir. Söz konusu durum böyle iken kentleri insan psikolojisinden ayrı planlamak mümkün değildir. Kentleri planlarken şu hususlar doğrultusunda planlanmalıdır:

  • Mekanda farklılaşma arz ediyor mu?
  • Mekanların insan üzerinde nasıl bir etkisi var ?
  • Aidiyetlik kazandırıyor mu?
  • İnsan ölçeğinden uzaklaşıyor mu?

Bu sorulara verilen cevapları dikkate alarak bir kenti planlamak kentin odağına insanı almak demektir. Sağlıklı kentler, sağlıklı birey demektir ya da sağlıklı bireyler sağlıklı kentleri ortaya çıkarır.

Sanayileşmeye birlikte kırdan kente göçün yarattığı kentsel nüfus artışı, yoğun bir yapılaşmayı da beraberinde getirmiştir, özellikle büyük kentlerin kamusal alanları azalmıştır. Peki zaman içinde bu aitlik duygusu kayboldu mu ? Kentler birbirine benzeyen yüksek katlı beton yığını mı oldu? Bir çocuk kaygısızca bulunduğu mahallede oyun oynayabiliyor mu? Bir yetişkin bir yolda yürürken gökyüzünün engin mavisinde bir kuşun uçuşunu izleyip, mutlu olabiliyor mu? Bu sorular yine bize aitlik duygusunun cevabını vermektedir. Kentler devingenken biz nereye gidiyoruz?

Bulunduğumuz çevrede artık paralel komşuluk birimleri yerini, dikeyde büyümeye bıraktı. Denize çıkan sokaklar yok denecek kadar az. Bir kent neden tasarlanır? Neden dönüşüm gerçekleşir? Cevabı basit ‘insan’. Bu pandemi dönemide de bu soruya cevap bulmaktayız. Bir mekanda insan yoksa o mekan ölü mekandır. İnsanın bulunmadığı mekan çürür, köhner zaman içinde eskir. Söz konusu durum böyle iken insan psikolojisini nerede tutmalıyız?

Bu yazı da ilginizi çekebilir:  Gerilla Bahçecilik ve Tohum Bombaları

Şehir Plancısı

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir