İnsan; farklı yerlerde yaşayan, farklı dilleri konuşan, farklı dinlere inanan, farklı hassasiyetleri olan, farklı toplumlarda yetişmiş ve farklı toplumları yetiştiren, öncelikleri ve entelektüellikleri farklı, farklı hobilere ve fobilere sahip sosyal bir canlıdır temelde.
Hiçbir insanı; aynı dinden, aynı ülkeden, aynı şehirden, aynı okuldan ve hatta aynı aileden diye bir tutup eşit yargılamak doğru değildir. Her birey aklının ermeye başladığı yaştan itibaren bulunduğu çevrenin etkisiyle, örnek aldığı insanlarla, okuduğu kitaplarla, yaşadığı güzel veya kötü tecrübelerle bambaşka bir insan olarak devam eder hayatına. Çevresinden özellikle ailesinden büyük izler taşır, kabul. Ama birazcık irdelendiğinde fark gün yüzüne çıkar ve bir bakıveririz bambaşka biriymiş aslında.
Peki, toprak bunun neresinde?
Peki, toprak bunun neresinde? Yüzyıllardır temelinde. Hem de ayırt etmeksizin tarihin bütün sayfalarında ve her insanda. Üstelik bazen gün gibi ortadayken bazen arka planda gizli kahraman olarak yer almıştır.
Dönelim gidelim asırlar öncesine, insanlarca geri saralım zamanı… Bize ilkokuldan beri öğretilen bir kavram çıkacak karşımıza: avcılık ve toplayıcılıkla geçinen insanlar, tarımla ve hayvancılıkla geçinen insanlar. Bir taraf kuraklık, kıtlık, etnik veya dini baskılardan dolayı devamlı göç eden, bir tarafsa köklerini belirli bir yere sarabilmiş düzenini ve geçimini sağlayabilen yerleşik insanlardır.
Tarım; coğrafyalar ve yüzyıllar değişse de en temelde toprağa bir ekip bin toplama tüm insanlar için ortak bir gayedir. Kimisi pirinç eker pirinç bekler, kimisi buğday eker buğday bekler, kimisi mısır, kimisi patates. Bu bekleyişin her dilde karşılığı farklı olsa da sevinci ve işlevi ortaktır.
Hayvancılık; büyükbaş, küçükbaş, kümes veya binek hayvanları yetiştirip gerektiğinde etinden, sütünden, derisinden, saatlerce yürürken kilolarca yük taşıyabilmesinden ve de bunları başkalarına satarak da geçim sağlayabilen yerleşik insanların kaynağı. Bütün bu hayvanların bağlı olduğu yer, bu zincirin temeli yine toprak.
Avcılık ve toplayıcılık; bir toprak parçasını ekip, hasatını yapacak veya ondan asıl verim sağlayabilecek kadar bekleyemeden yeni yerlere konan insanların geçim kaynağı…Yenilebilecek hayvanları avlayan, bu esnada karşısına çıkan meyveler ve çeşitli bitkileri toplayan, bununla hem beslenen hem geçimini sağlayan insanlar… Temelinin toprak olduğu çok aşikar bir durum yine..
Toprak hayatımızın her yerinde
Buraya kadar ana bir ihtiyaçtan bahsettim. Peki bir de lükslerimiz… Haftasonu sabah spor yapmak için ormana gidenler, pazar kahvaltısını sahil parkında yapanlar, lisenin kaynaşma pikniği için çayırlara koşanlar, negatif enerji atmak için çıplak ayak çimlerde yürüyenler, hayali emekli olup bir sahil kasabasında veya bir çiftlikte inzivaya çekilmek olanlar, çayını kahvesini alıp bulduğu bir ağaç altında keyif yapanlar, gözlerini kapatınca kendini arkadaşlarıyla bir ada kampı yaparken bulanlar, bir yaz akşamı kırlarda evlenenler, bahar festivalini kampüsün orta bahçesinde düzenleyen üniversiteler, bir çiçekten bir ağaçtan ilham alan şairler, ressamlar..
Hiçbir millet veya kültürden bahsetmedim bu noktaya kadar. Çünkü bu bağlılık dünyanın tüm insanlarını kapsayan evrensel bir bağlılık aslında. Ne kadar farklı yollarda savrulsak da döndüğümüzde bizi en çekirdekte yalnız bırakmayan şey toprak.
İsviçre’deki bir öğretmen, Kenya’daki bir avukat, Hindistan’da bir doktor, Kanada’da bir iş adamı, Çin’de bir çiftçi, Güney Afrika’da bir madenci, İtalya’da bir anne, Brezilya’da bir kuaför, İngiltere’de bir mühendis, Avustralya’da bir ressam, İspanya’da bir spiker, Rusya’da bir öğrenci, Arabistan’da bir polis, Türkiye’de bir Peyzaj Mimarı. Nepal’de bir Hindu, Amerika’da bir Yahudi, Belçika’da bir Hristiyan, Danimarka’da bir ateist veya Türkiye’de bir Müslüman.
Ne din, ne inanış, ne meslek, ne coğrafya. Akşam yemeğindeki soframıza konmuş herhangi bir yiyeceğin geldiği yerin toprak olduğu gerçeğini, beslenmenin birinci yaşamsal fonksiyon olduğunu ve tüm insanlığın ortak güdüsü olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Ya da birçoğumuzun birçok kez bulunduğu, bulunmaktan zevk aldığı, birinci tercihi olan ortamların doğal alanlar olduğu da yadsınamaz bir gerçek aynı şekilde.
İnsan ve toprak. Toprak ve insan. Dünya var olduğundan beri birbirine bağlı. Tarih boyunca da kopmayacak bir ikili.
İyisi mi, vakit varken sahip çıkalım...
Çok güzel bir yazı olmuş gurur duydum emeğine sağlık
Topraktan gelip yine toprağa gideceğimiz gerçeği varken , toprak her şeyimizken ve tam da bu günlerde bu gerçeği daha iyi anlamışken güzel bir yazı ve bilgiler hazırlamışsınız.Emeğinize sağlık , başarılarınızın artarak devamını dilerim.