Sığla Ağacı ve Günebakanın Hikayesi
  1. Anasayfa
  2. Bitki Seçimi

Sığla Ağacı ve Günebakanın Hikayesi

0
Reklam Sponsoru

Bitkilerin fizyolojik özellikleri, toprak ve su ihtiyaçları, ekim ve dikim tekniklerini öğrenirken bir yandan da hep hikayelerini merak ederim. Bazı bitkiler öyle büyüleyici ve etkileyici ki insanı bir hikayesi olduğuna hemen ikna ediyor. Ben bu hikayeleri öğrenmeye hep çok meraklı olmuşumdur. Şimdi sizlerle beni çokça etkileyen sığla ağacı yani bilimsel adıyla Liquidambar orientalis in hikayesini paylaşacağım.

SIĞLA AĞACINA YAKINDAN BAKALIM

Sığla ağacı ülkemizin sadece Güneybatısında özellikle Köyceğiz, Fethiye, Marmaris ve Denizli bölgelerinde endemik olarak yetişmektedir.  Bilimsel ismi, Latince akıcı anlamına gelen liquidus ile Arapçada koku anlamına gelen amber kelimelerinin birleşiminden gelmektedir. Adının anlamı akıcı hoş kokudur. Görünümü çınar ağacını andırmaktadır.

Sığla ağacının gövdesinden salgılanan yağı (reçine) oldukça değerlidir. Bu yağı elde etmek için ağacın gövdesine 2 ya da 3 yılda bir çizikler atılır. Bu çizikler Mart ve Nisan ayında atılır. Ağaç atılan çizikleri tedavi etmek için yağ salgılar. Temmuz ayında ise bu salgılar toplanarak sığla yağı elde edilir. Bazı kaynaklarda eski Mısır’da bu yağın ilaç olarak kullanıldığı yazmaktadır. Hatta mumyalama işlemlerinde de kullanımından bahsedilir. Şimdi sıkı durun ! Bazı kaynaklarda Mısır kraliçesi Kleopatra’nın aşk iksiri olarak sığla yağı kullandığı yazmaktadır.

Sığla ağacı 20-40 metreye kadar boy yapabilen bir ağaçtır. Endemik bir tür olup hikayesi bazı kaynaklara göre atmış beş milyon yıl öncesine dayanmaktadır. Sığlalar 300 yıl kadar yaşayabilmektedir. Subtropikal iklim özellikleri görülen sıcak, nemli ve suyu bol yerlerde yetişir. Kök sistemleriyle toprak yapısını güçlendiren sığla ağaçları erozyonu önlemekte çok büyük rol oynamaktadır. Sığla ormanları, son 50 yılda artan tarımsal üretim süreçlerinin etkisiyle çok ciddi bir parçalanma ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Sığla ağaçlarının yaşadığı topraklar tarım yapmaya çok elverişli olduğu için bu alanların büyük bir kısmı tarımsal faaliyetler için yok edilmiştir.

Bu yazı da ilginizi çekebilir:  Bahçenizi Zenginleştirecek 10 Sarılıcı ve Tırmanıcı Bitki Türü

SULAR İÇİNDE BİR YAŞAM

Sığla ormanına girmenin bambaşka bir hissiyatı vardır. Öncelikle sizi yoğun bir nem karşılar. Hatta suyun içine girmiş gibi hissedersiniz. Sığla ağaçları ilkbahar aylarında su altında kalırlar. Yüksek taban suyuna ihtiyaç duyan sığla ağaçlarına bataklık ağacı da denilebilir.  

Sığla ağaçlarının bulunduğu bölgede su ve besin miktarının fazla olması, ekolojik döngünün de hızlı ilerlemesini sağlamakta ve sığlalar çok hızlı büyüyüp gelişmektedir. Bir sığla ağacı 10 yılda 10-15 metre kadar boy yapabilmektedir. Bu büyüme hızı onları daha çabuk yaşlandırır. Bu süreçte kökler yeterince gelişemediği için belli bir yaşa gelen bazı sığla ağaçları yaşlanamadan devrilir. Devrilen ağacın yerinde ise yeni sığla sürgünleri oluşmaya başlar. Genç sürgünler birbirleriyle yaşam mücadelesine girer ve bu mücadeleyi bazıları kazanıp ışığa ulaşarak bu büyülü sığla ormanının taç kısmında yerlerini alırlar.

SIĞLANIN ETKİLEYİCİ HİKAYESİ

Şimdi gelelim bu güzel ağacın etkileyici hikayesine. Aşk tanrıçası Afrodit eşi Hephaistos’u Ares ile aldatmaktadır. Bir sabah güneş tanrısı Apollon ışıklarını saçarak gelir ve bu ihanete tanık olur. Gördüklerini gidip Hephaistos’a anlatır. Hephaistos demiri işleyen bir zanaatkardır ve tanrılara silahlar yapmaktadır. Afrodit için demirden bir ağ yapar ve Afrodit Ares ile buluşacağı zaman bu ağa yakalanır. Tüm tanrılar buna şahit olur ve asıl hikaye burada başlar.

Apollon’un yaptığına çok kızan Afrodit intikam peşine düşer. Bu intikam hikayesinin iki kahramanı ise Pers Prensesleri Leucothoe ve Klytie’dir. Klytie Apollon’a saplantılı bir şekilde aşıktır. Apollon da prensese ilgi duymaktadır. Bunu bilen Afrodit Apollon’u diğer prensese aşık eder. Prenses Leucothoe de Apollon’a aşık olur. Güneş tanrısı öyle aşıktır ki gitmesi gereken yerlere gitmez. Kara kışa sebep olur. Bazı yerlerde sevdiğini görmek için fazla kalır ve ışığıyla ortalığı yakar kavurur. Dünya üzerinde felaket üstüne felaket yaşanır. Klytie daha fazla dayanamaz ve bu aşk hikayesini babasına anlatır. Çok sinirlenen kral toprağa derince bir çukur kazar ve kızı Leucothoe’yi toprağa gömer. Apollon ne yaptıysa da sevgilisini kurtaramaz. Sonunda prensesin bedenini sığla ağacına dönüştürür.

Saplantılı aşık Klytie ise  Apollon’u görebilmek için dokuz gün yemeden içmeden güneşi izler. Tanrılar sonunda onun bu haline üzülüp acılarına son vermek isterler. Önce vücudunu kuru ince bir dala dönüştürürler. Daha sonra başını, göbeğini sapsarı taç yapraklarının kapladığı bir çiçeğe dönüştürürler.

Bu yazı da ilginizi çekebilir:  Kış Bahçesi Bitkileri ve 10 Bitki Önerisi

Sizin anlayacağınız prenses Klytie başını sürekli güneşe çeviren ve güneş batınca boynunu büken günebakan çiçeğine dönüşür.

Bu güzel hikayeleri öğrendikçe insan her bitkinin hikayesini bilmek istiyor. Bu hikayeleri bilerek bu bitkilere yeniden baktığınızda bir sığla ağacında prenses Leucothoe ve bir günebakanda prenses Klytie görüyorsunuz. Tasarımlarınızı yaparken kendinizi bir hikayenin içinde buluyorsunuz. Bitkisel tasarım yaparken ya da sadece bir ağacın yapraklarını izlerken kendinizi bir hikayede bulmak paha biçilemez bir duygudur.

Peyzaj Mimarı, Ege Üniversitesi, 3D Modelleme Uzmanı,

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir