Çınar ve Ihlamuru duymayan yoktur sanırım. Hepimizin çınar ağacına en kötü ihtimalle köy meydanlarında kahvenin önünde yer alan sembolik haliyle iyi kötü hakim olduğunu düşünüyorum. Çınar, ülkemizde doğal olarak yayılış gösteren Platanus orientalis (Doğu Çınarı) olarak bilinmektedir. Hızlı büyüyen Çınar Ağacı sık ve büyük yaprakları, uzun boyu ile gölge ağacı olarak kullanılır. Kışın yapraklarını döker. Ihlamura gelince hiç yoksa grip olduğumuz zamanlarda illaki etrafınızda biri veya birileri ıhlamur kaynatıp içmenizi şiddetle tavsiye etmiştir. Ihlamur Ağacı Tilia tomestosa (Gümüşi Ihlamur) yine ülkemizde doğal olarak yetişen, kalp şeklinde yaprakları, beyaz ve mis kokulu çiçekleriyle gölgeye dayanıklı, gölgede yetişebilen bir türdür. Kışın yapraklarını döken ıhlamurun çiçekleri ve yaprakları kurutularak çay yapımında kullanılır.
Gelgelelim ki bu iki ağaç mitolojide ölümsüz aşkı simgeler. Baukis ve Philemon. Ben ne zaman ki bu mitle karşılaştım nerde ulu bir çınar görsem ona dolanan bir ıhlamur ağacı aramaktan kendimi alamıyorum..

Efsaneye göre; Bugünkü Bergama ovasında küçük bir köyün sakinleri canla başla çalışarak, kazançlarına kazanç ekleyip topraklarını işleyerek gün geçtikçe zenginliklerine zenginlik katmışlardır. Ancak insanoğlu ya ne zaman ki refah seviyeleri artmaya kazançları bollaşmaya başlamış bir zamanlar dua ettikleri , yardım istedikleri hediyeler sundukları tanrılarını unutmuşlar. Baukis ve Philemon bu köyde yaşayan yaşlı bir çift bütün bu gözünü hırs bürümüş köylülere inat birbirlerine duydukları saygı, sevgi ve karınlarını doyuracak az bir yiyecekleriyle köyün dışında derme çatma kulübelerinde bu dünyadan bihaber yaşarlarmış. Tanrılar gün geçtikçe insanların kendilerini unutmalarına daha çok sinirlenmişler ve Zeus bir gün oğlu Hermes’i de yanına alarak fakir bir kılığa bürünmüş ve köye birde yakından bakmak insanlarının kalbini sadece hırsın bürümediğini, hala bir parça sevgi ve merhamet bulabileceğini umarak ziyaret etmeye karar vermiş.

Köyde kimin kapısını çalsalar ya müsait olmadıklarını yada yiyecek hiçbir şeyleri olmadığını söyleyerek bu iki tanrı misafirini herkes geri çevirmiş. Zeus ve Hermes son çare köyün dışında derme çatma kulübeye doğru yol almışlar. Philemon ve Baukis bu iki tanrı misafirini o kadar içtenlikle karşılamışlar ki Philemon mutfağında ne var ne yok hemencecik misafirlerine pişirmiş, Baukis ise ateşi iyice harlayarak soğuktan titreyen misafirlerine oturacak yer yapmış ve hep beraber sofraya oturmuşlar. Baukis ve Philemon utana sıkıla fıçının dibinde kalan iki kadeh şarabı doldurdukça arttığını fark etmişler ve bu iki tanrı misafirinin hiçte sıradan insanlar olmadıklarını o zaman anlamışlar. Zeus ve Hermes karınlarını doyurup kalktıktan sonra yaşlı çift bütün köyün sular altında kaldığını kendi kulübelerinin ise tapınağa dönüştüğünü şaşkınlıkla farketmişler. Tanrı Zeus “Ey cömert insanlar dileyin benden ne dilerseniz” demiş. Bunun üzerine Baukis “Tanrım lütfen beni bu dünyada Philemonsuz, Philemoonu da bensiz bırakma” demiş. Uzun yıllar tanrının tapınağında rahip ve rahibesi olarak yaşarlar. Bir gün Baukis bahçede sevgilisi Philemon ile dinlenirken kök salmaya vücudundan dalları çıkmaya ulu bir çınar ağacına dönüşmeye başlamış. Bunun üzerine Philemon’un narin gövdesi ise bu ulu çınara dolanan kalp şeklinde yaprakları olan beyaz mis kokuluy çiçekli bir ıhlamur ağacına dönüşür. Bu dünyadan tamda istedikleri gibi birbirlerinin yokluğunun acısını yaşamadan saygı ve sevgi içinde insan yaşamları son bulur.

Efsane ya bu hangimize ne kadar dokunur kimi ne kadar etkiler bilinmez. Ama ben inanmayı seçenlerdenim. Hayatta her şeyin bir anlamı olduğuna, sevginin ve saygının kalbimizden asla eksik olmaması gerektiğine inanıyorum. Bu yüzden ne zaman bir çınar ağacı görsem gözlerim yakınlarında ona dolanmayı bekleyen bir ıhlamur aramaya devam edecek.



Kaynakça
- https://tr.wikipedia.org/
- Arkeorehberim
Hikayesel dilin ağır olduğu süper bir yazı, elinize emeğinize sağlık.