İsviçre’ye gidiyoruz bu kez. Alplere sırtını dayamış Lugano Gölü’ne, oradan da göl kenarındaki harika parka: Parco Civico’ya. Alplerin güneyinde bulunan göl ve göl kıyısında bulunan şehir merkeziyle doğanın harika bir uzantısını görüyoruz Lugano’da.
İsviçre diyince aklımıza çocukluğumuzun sıcacık çizgi filmi Heidi, şüphesiz herkesin favorisi çikolataları ve yemyeşil Alp Dağları geliyordur. Bu park da Alplere komşu, göl kenarında tertemiz havasıyla ciğerlerimizi dolduran, benim orada bulunduğum serin bir ekim pazarında sisi ve ıssızlığıyla kendisine hayran bırakan bir park.
Parkın hemen girişinde birçoğumuzun yakından aşina olduğu Eurovision Şarkı Yarışması’nın ilk kez düzenlendiği Kursaal Theatre var ki günümüzde büyük bir casino olarak görev alıyor şehirde.
Dağın havasından mıdır yoka gölün suyundan mıdır belki de mevsimin ve günün hediyesi olarak bir yağlı boya tablosu içinde geziyormuş hissi veren park birçok bitkiye ev sahibi.
Yürüdüğüm tüm yollarında doğal hatları ve doğanın kendi kıvrımlarını hissettiğim parkta adeta yeşil bir masal içinde kaybolmuşum hissiyle gezdim. Mevsimin artık kışa dayanmasına rağmen bitkilerdeki çeşitlilik ve renklilik de cabası.
Farklı ve doğal döşeme malzemelerinin bir arada kullanıldığı parco civico’da en çok dikkat çeken şeylerden biri de popüler bir konumda olmasına rağmen temizliğin çok güzel korunuyor olmasıydı. Doğanın kendisini yavaş yavaş uyku ve kış moduna almasının armağanları rengarenk yaprakları ağaçlarda kimi zamanda yürüdüğümüz yollardaydı.
İtalya Esintileri Heryerde
Rönesans ve heykel sanatının başkenti İtalya’nın hemen komşusu olan ülke de tabii ki bunun etkilerinden nasipleniyor ve parco civico içerisinde farklı örneklerle yer alıyor. Yemyeşil arka planın öne çıkarmasıyla bu eserler daha keyifli bir hal alıyor.
Aynı zamanda boy boy palmiyelerin de kendine yaşam alanı bulabildiği tropikal bir iklime sahip bu şehir İtalya’dan sonra en fazla İtalyanca konuşulan bölge olma özelliğinde. Birçok noktadaki mevsimlik çiçekler parka canlı bir soluk ve renk katıyor.
Parco civico’nun dikkat çekici noktalarından birisi de marinası ve buraya kurulmuş basamaklar. Harika bir fonksiyon üstlenen bu noktada güneşin yükseldiği sıcak bahar ve yaz günlerinde cıvıl cıvıl bir kalabalık oluyor. Su kenarındaki söğütler, kayalıklar harika ambiyansı tamamlar nitelikte.
Böylesi güzel bir parktaki çocuk oyun alanı, gerek malzemesi gerek göz yormayan renkleriyle adeta uyum içinde geldi bana. Oturma alanlarının fazlalığı ile kalabalık kullanıcı gruplarına da yeterli gelebilecek şekilde planlanmış. Bu alanda bence eleştirilebilecek tek şey, görece daha gölgeli ve kapalı alanda kalması olabilir.
Parkın yegane kullanıcısı insanlar değil
Parkın yegane kullanıcısı insanlar değil tabi, özellikle suda bol miktarda balık ve su kuşu bulunmakta. Gezerken benim dikkatimi iki yerde çeken modern sanat eserleri de parkta sergileniyor. Bir tanesi soldaki fotoğrafta suda, eriyen buzulları ve küresel ısınmayı temsilen, diğeri ise dev bir ezilmiş metal küre. Bu arada Lugano da bir buzul göl.
Son olarak parktaki en güzel manzara noktalarından biri hiç şüphesiz bu göle doğru açılan dev ferforje kapı. Gerek kendisi gerek arka planı olarak en önemli turistik noktalardan olan bu kapıda fotoğraf çekilmek için boşluk kovalamanızı tavsiye ederim. Pişman olmayacağınız bu park, size temiz ve derin bir nefes katacak. Gölü daha yakında görmek isterseniz buraya tıklayabilirsiniz. Eğer parkı biraz daha detaylı incelemek isterseniz ise buraya tıklayabilirsiniz.