Yeşil Mimari Dergimizin ilk sayısının ilk röportajını ulusal/uluslararası onlarca başarıya sahip olan Erdem Mimarlar’ın sahiplerinden Sunay Erdem ile gerçekleştirdik.
— Merhaba Sunay Bey, 1995 yılında Ankara Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı bölümünden mezun olduğunuzu biliyoruz. Peki PM bölümünü seçmeye nasıl karar verdiniz?
Sunay Erdem: Bulgaristan’da lise yıllarımda mimar olmak istiyordum. Hayalim Sofya’da mimarlık okumaktı. Tabi o yıllarda peyzaj mimarlığı disiplininden habersizdim. 1989 yılındaki büyük göç esnada Türkiye’ye geldiğimde Ankara’daki mimarlık kelimesini içeren bölümleri işaretledim. Yeni göç etmiş bir ailenin oğlu olarak Ankara dışındaki okulları tercih etme şansım yoktu. İlk tercihim ODTU Mimarlık, ikinci tercihim Ankara Peyzaj Mimarlığı, bir sonraki tercihim ODTU Şehir Planlamaydı. İkinci tercihim peyzaj mimarlığını kazandım. Lisedeki sınıf arkadaşım üniversite sınavında benden düşük puan ile Mimar Sinan Üniversitesinde Mimarlık kazandı. Peyzaj mimarı olmaktan mutluyum. Ben iki disiplin arasında pek ayrım yapmıyorum. Aslında diplomaya bağlı kalmamak lazım. Dünyada yaşayan ünlü diplomasız mimarlar var, ve yapıtlarıyla doğal olarak mimar unvanını almışlar. Dünyaca ünlü mimar Nail Çakırhan Ağa Han Mimarlık ödülünü dahi kazanmıştır. Turgay Ateş diplomalı peyzaj mimarı değil, ama bana göre dünyanın en iyi peyzaj mimarlarından biridir. Dolayısıyla ben meslekler arasında yapılan katı ayrımlara karşıyım. Yok sen bunu yapamazsın, bunu ben yaparım çünkü bu diplomaya ben sahibim… esas olan bilgi ve birikim, sınırsız çalışma ve üretmek, işini sevmek.
— Erdem Mimarlar’ın 1998 yılında kuruluşundan itibaren onlarca proje yarışmasına katıldığını ve katıldığı birçok yarışmadan başarıyla ayrıldığını biliyoruz. Yarışmalara bu kadar önem vermenizin nedeni nedir?
Sunay Erdem: Hayatın kendisi bir yarıştır. Yarışmalar benim hayatımın parçası. Son yıllarda sadece uluslararası yarışmalara yöneldim. Kendi ülkemdeki yarışmaların jüri oluşumundan değerlendirme aşamalarına kadar yaşadığım tecrübeler bana soru işaretleri oluşturdu. Yurtdışında önyargı yok, jürilerde kimse hangi proje kimin diye merak etmiyor, kısır döngü yok, kimse kimseyi kıskanmıyor. Kısaca daha adaletli bir yarış söz konusu. Özellikle uluslararası yarışmalar vasıtasıyla dünyadaki tasarım kültürünü daha iyi tanıyabiliyorsun, etkileniyorsun, zenginleşiyorsun. Yarışmalar dünyaca ünlü mimarların da vazgeçilmezidir. 70ini deviren, lord unvanına sahip mimarlar hala anonim yarışmalara katılır. Dünyaca ünlü ofislerin her sene düzenli uluslararası yarışma yaptığını görürsünüz. Oysa ülkemizde bu kadar yaygın değil. Son yıllarda gayrimenkul sektörünün ürettiği ödül platformları var. Bir yılda yüzden çok ödül dağıtırlar. Hazır bir projeni yüklü bir katılım ücreti karşılığında gönderiyorsun, kazanınca da gece düzenleyip yüklü bir hesap karşılığında yemek yedirip ödülünü veriyorlar. Biz hiçbir zaman böyle bir ödüllendirme kuruluşuna başvurmadık. Katıldığımız hep anonim saf gerçek yarışmalar, dünyaca ünlü mimarların katıldığı yarışmalar. Yarışma yapmak bağımlılık gibidir, yarışma yapmadan yaşayamıyorsun (gülüyor).
– Proje hazırlarken nasıl bir yol izlersiniz? Tasarım aşamalarınız nelerdir?
Sunay Erdem: Projenin öncelikle bir ruhu olmalı, ruhu demek fikri demektir. Projeyi tasarlamaya kafamda başlıyorum. Asla elime hemen kalem alıp eskiz yapmıyorum. Eskizi önce kafamda yoğuruyorum. Kafamda ne yapacağım netleşince tek eskiz çiziyorum. En fazla üzerinde ufak tefek değişiklikler oluyor. Bol eskiz yapmak grafik arayışlarını doğurur, ben de bunun peşinde olmadığım için kafamdaki eskizi kâğıda aktarıyorum ve proje ortaya çıkıyor. Çok eskiz yapmak kararsızlık gibi geliyor bana. Belki size tembellik gibi gelir ama gerçekten çok eskiz yapmayı bir benzetme yaparak anlatmak istiyorum. Doktorun önünde bir hasta var, ameliyat edecek. Doktor teşhisi koyup tek bir ameliyat yapıyor ve hastayı iyileştiriyor. Tereddüt yok kesinlikle, hastayı eskiz gibi kesmek biçmek de yok. Bizim iş de az çok benzer. Genellikle tasarlanacak kentsel alanlar sorunlu, bir nevi “hastalıklıdır”. Senin de bunları tedavi etmen lazım. Kesin ve kararlı bir çözüm gerekir. Ben de bunu yapmaya çalışıyorum.
– İyi bir tasarımın özellikleri sizce nelerdir?
Sunay Erdem: İyi bir tasarımcı göreceli bir kavram, bunun bir formülü yok bence. Ben mesela kendimi iyi bir tasarımcı olarak görmüyorum halen. Dünyadaki yapılan çalışmaları görünce uyumaya bile zamanım olmaması gerektiğini görüyorum. Gerçekten de, daha az uyuyabilseydik keşke (gülüyor).
— Örnek aldığınız bir tasarımcı Peyzaj Mimarı ya da Mimar var mı? Sizce O’nu diğerlerinden farklı kılan nedir?
Sunay Erdem: Turgay Ateş. Yukarıda belirttiğim gibi aslında diplomalı peyzaj mimarı değil, ama bence dünyanın en iyilerinden! Benim okulum onun ofisinde geçti. Ondan o kadar çok etkilendim ki, ancak son on yıldır etkisinden çıkıp kendimi bulmaya başladım. Usta çırak ilişkisi bizim mesleklerde çok önemlidir. Diplomasını eline alan bir peyzaj mimarı yeni doğmuş bir bebek gibidir. Başta ağırlıkla taklit eder. Sonra öğrenmeye başlar, gelişir ve kendini bulur. Bu doğanın kuralıdır aslında.
— Peyzaj Mimarlığı öğrencilerine örnek olması açısından; Şirketinize kariyer başvurusu yapmış bir Peyzaj Mimarında ne gibi özellikler ararsınız?
Sunay Erdem: Mesleki Heyecan!
— Central Park, Golden Gate Park gibi dünyaca ünlü birçok parkı ve şehri gezdiğinizi, hatta New York, Dubai gibi Mega kentlerde ofislerinizin bulunduğunu biliyoruz. Bir Peyzaj Mimarı olarak Türkiye’yi diğer ülkelerle karşılaştırdığınızda dünyanın neresinde görüyorsunuz?
Sunay Erdem: Bizim ofislerde “feodal” düzen mevcut. Kurumsallaşamamak, temel sorun bu. Belki de sistemin getirdiği bir sorun, ekonomik boyuttan kaynaklı. Yine tıp sektörüyle ironik benzetme yapmak istiyorum. Tam teşekküllü hastaneleri ve sağlık ocaklarını düşünün. Dünyadaki ofislerin durumu tam teşekküllü hastaneler gibi. Sorunlu kentsel alana tam teşhis koyup, mutlak “tedavi” uyguluyorlar. Kentsel alan yüzyıllarca yaşayabiliyor. Bizim ülkede ise uygulanan tedavi yöntemi, aspirin verip proje alanının ancak ateşini düşürmek. Kesin tedavi yok. Veya sorunlu hastalıklı bir kentsel tasarım alanına grafik hareketler ile “estetik ameliyat” yapıyoruz.
— Son olarak; Türkiye de Peyzaj Mimarlığının geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Sunay Erdem: Globalleşen dünyada Türkiye’deki peyzaj mimarlığın durumu dünyadakinden farklı olamaz… Ancak gelişmeleri takip eder, en azından mevcut şartlarda öncü olmaz. Bizim mesleklerin durumunu ülkenin diğer gerçeklerinden koparıp bağımsız göremeyiz. Kültürel ve ekonomik olarak kalkındığımızda ve diğer medeniyetlere öncülük yapmaya başladığımızda kendi mesleğimizde de dünyanın öncüsü olabiliriz. Kendi şahsıma soracak olursanız, bu durumu uluslararası yarışmalara katılarak aşmaya çalışıyorum. Kültürlerle temastayım. Dünya yerküresinin tamamı benim için proje alanıdır.
İçtenlikle cevaplandırdığınız sorularımız için teşekkür ederiz Sunay Bey. Yeşil Mimari Dergisi olarak başarılarınızın devamını diliyoruz.
Sunay Erdem: Bu keyifli röportaj için ben teşekkür ederim. Yeni derginizde başarılar dilerim.
Röportaj: Mehmet Emin DAŞ