Sanat nedir veya sanatçı nedir diye sorsalar; her zaman “görülmeyen ne varsa görmemizi sağlayan eserler ve kişilerdir derim. Mesela her sabah yeni bir güne başlıyoruz kimimiz işe kimimiz okula gidiyoruz. Yol boyunca herkesin aklında sorunları, ailesi, dersleri, geleceği vb. gibi konularla meşgul oluyor. Fakat hiçbirimiz o her gün geçtiğimiz yolda asırlar boyunca ne kadar insanın geçtiğini neler düşündüklerini, hayal ettiklerini veya o yolun üstünde ne mutlulukların ne acıların yaşandığını düşünmüyoruz. İşte bize bu farkındalığı kazandıranlardır sanatçılar, göremediğimizi görmemizi sağlayanlardır. Bunun en iyi örneklerinden biride Budapeşte deki Tuna Kıyısındaki Ayakkabılar Anıtıdır.
Macaristan’ın başkenti olan Budapeşte’de bulunan Parlamento binasının karşısındaki Tuna nehri yolunun üstünde demir ayakkabılar bulunur. İnsanlar oradan geçtiklerinde ilk defa geçenlerin neden bu ayakkabılar burada, sanatçı bunu yaparak ne anlatmak istemiştir diye düşündüklerini, birkaç defa geçtikten sonra da hüzünlendiklerinden eminimdir. Çünkü oradaki demir ayakkabılar ne estetik amaçlı ne de ilginç bir çalışma niyetli orada durmuyor. Daha trajik bir hikayenin sonucu onlar orada. İnsanların geçmişi unutmaması için, o geçtikleri yolda yıllar önce neler yaşandığının farkında olmaları için yapılmış bir eser. Trajik bir geçmişin ölümsüzleşmesinin örneğidir Tuna Kıyısındaki Ayakkabılar.
Tuna Kıyısındaki Ayakkabıların Trajik hikayesi;
İkinci Dünya savaşının yaşandığı zamanlarda 15 ekim 1944 ile 28 mart 1945 yılları arası Macaristan da ulusal sosyalist Oklu Haç Partisi kurulur. Kısa bir süre ülkeyi yönetirken Nazilerle anlaşma yaparlar ve binlerce Yahudi’yi toplama kamplarına götürürler bazılarını da evlerinde, sokaklarda öldürürler. Tahminlere göre o zamanlar polis güçleri de Budapeşte deki Parlamento binasının önündeki Tuna nehri kıyısında kadın, çocuk demeden birçok Yahudi’yi sıralı bir şekilde ayakkabılarını çıkararak öldürmüşlerdir. Yahudilerin ayakkabılarını çıkarmalarını istemelerinin sebebi; o zamanlar ayakkabılar değerli ve pahalılardı. { 2 } İşte o günden bugüne Tuna nehri bir nevi Yahudilerin mezarlığı diye anılmıştır.
Tuna Kıyısındaki Ayakkabılar Kimin Eseri?
Bir gün bir sergi alanında Alman Generali, Picasso’nun savaş karşıtı bir tablosunu görür ve Picasso’ya dönüp şöyle der;
– Bu sizin eseriniz mi?
Picasso da derin bir bakışla Generale bakıp;
– Hayır efendim, bu sizlerin eseri der.
Bu hikayeden de çıkaracağımız gibi Tuna nehri kıyısındaki ayakkabı anıtının asıl sahibi sanatçılar değil. Sanatçılar sadece bize görülmeyen olanı gösterirler. Eğer o demirden ayakkabı tasarımını oraya yapmasalardı oradan geçen kimsenin aklına o trajik olay gelmeyecekti. Belki de çoğu kişi öyle bir olayın yaşandığını dahi bilmeyeceklerdi. Fakat sanatçının bu yaptığı tasarım birçok insanda farkındalık yarattı. Bu yüzden derim sanatçı görülmeyenleri gösterir eserleriyle.
Budapeşte deki trajik hikayeyi ayakkabı yoluyla bize gösteren sanatçılar ise Türk asıllı yönetmen Can Togay ve heykeltıraş Gyula Pauer’dir. Yönetmen Can Togay tasarladı ve heykeltıraş Gyula Pauer ise hayata geçirdi.
Ayakkabıların Yapımı ve Özellikleri:
Tuna nehri boyunca toplamda 60 tane çift ayakkabı bulunuyor. Ayakkabılar küçük , büyük fark etmeksizin her yaştan var. Burada anlatılmak istenen kimsenin o zamanlar güvende olmadığıdır. 60 çift ayakkabı özel bir yapımla demirden yapılmış ve yere sabitlenmiş bir şekilde duruyor. Ziyaretçiler geldikleri zaman mumları, çiçekleri anıtın etrafına bırakırlar.
Ayakkabı anıtının üç farklı yerinde, üç farklı dille bunlar Macarca, İbranice ve İngilizce olmak üzere dökme demir tabelalarda: ‘Ok ve Haç milisleri tarafından vurularak nehre atılan kurbanların anısına’ yazar { 1 }
.