Atatürk ve Doğa Sevgisi
  1. Anasayfa
  2. Çevre
Trendlerdeki Yazı

Atatürk ve Doğa Sevgisi

0
Reklam Sponsoru

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, cesur bir asker ve iyi bir siyasetçi olmanın yanı sıra sanata, bilime ve doğaya önem veren aydın bir liderdi. Askeri ve siyasi eylemlerinin yanı sıra, vatanı ve milletinin refahı için sayısız reform gerçekleştirdi. Atatürk ve doğa sevgisini tüm bunları yaparken Anadolu’nun çeşitli yerlerinde ağaçlandırmalar yapmayı, çiftlikler kurmayı ve doğayı koruyup kollamayı unutmamasından anlayabiliyoruz.

Manevi kızı Afet İnan, O’nun son günlerinde yeşile duyduğu özlemini şöyle dile getirir: “Mustafa Kemal bir sahil çocuğu olduğu için denizi çok severdi. Fakat son hastalık günlerinde özlemini duyduğu yer, bir çam ormanlığı idi. Buna yol açan kendisine hediye edilmiş, bir ormanlık ve çayırlığı gösteren tablodur. Bu tabloya; yattığı yerden uzun uzun bakar ve yanına gittiğimiz zaman: “Afet, bana memleketimizin ormanlık güzel yerlerinden tanıdıklarını anlat. Oralara gidelim, ağaçlar altında dolaşabileyim, basit bir hayata kavuşalım. Son arzum yaz kış yeşil duran ağaçlar arasında olmaktır” diyen acılı hasta sesi hala kulaklarımda yankılanıyor. O, hastalığının ağırlığını anlıyor ve belki kurtulamayacağını biliyordu. Fakat çevresindekilere ümitsizlik vermemek için yaşayacağı yeni çevreler arar gibiydi. Ancak, bugün anlıyorum ki yeşilliğin sonsuzluğunda son uykusunu uyumak istediğini bana vasiyet etmek istemiştir.” 1

Atatürk, babası öldükten sonra annesi ve kardeşiyle Selanik’e 30 km uzaklıktaki Langaza’ da Rapla çiftliğinde kahyalık yapan dayısının yanına taşınmıştır. Burada çiftlik işlerine yardım etmiş ve toprakla iç içe olmuştur. Çiftlikte geçirdiği bu doğayla iç içe sürecin onun kişiliğinde önemli bir etki bıraktığını söyleyebiliriz. Öyle ki, ilerleyen yıllarda  “Burada hiçbir şey yetişmez” denilen topraklarda ormanlar kuracak, bir ağacı kesmemek için köşkleri yürütecektir.

Atatürk Orman Çiftliği

Atatürk ve doğa sevgisinin en büyük kanıtı hiç kuşkusuz Atatürk Orman Çiftliğidir. Burada müdürlük yapan Tahsin Coşkan’ın genç bir ziraat mühendisi olduğu yıllarda, Atatürk Tahsin Bey’i bir gün çiftliği kurmak istediği araziye “Gel Tahsin seni bir yere götüreceğim, fikrini almak istiyorum” diyerek götürür. Burası bataklık, sivrisinek içerisinde, hayvan leşlerinin olduğu berbat bir arazidir. Atatürk, bütün masrafları cebinden olmak üzere burayı bir çiftlik yapmak istediğini söyler. Tahsin Bey, burayı ıslah etmeye çalışmanın para ve zaman kaybı olduğunu söyleyerek karşı çıkar ve sorar: “Neden bu kadar mümbit topraklar varken burayı tercih ettiniz?” Atatürk’ün cevabı ise şöyledir: “Ben zor olanı yapayım da siz arkamdan kolayları nasılsa yaparsınız.”

Bu yazı da ilginizi çekebilir:  Doğanın İnsan Sağlığı Üzerindeki Psikolojik Etkileri

Tahsin Coşkan gereken incelemeleri yaptırır ve “Burada bir şey yetişmez” yazılı bir rapor götürür. Atatürk raporu okur ve yanına aynen şu cümleyi yazar: “BURASI VATAN TOPRAĞIDIR, KADERİNE TERK EDEMEYİZ” 2

Ülkesinin her bir karışını vatanı olarak gören ve çok seven Atatürk aslında bu cümlesiyle hem o dönemin hem de geleceğin vatandaşlarına çok önemli bir mesaj vermiştir. Bu vatan bizimdir ve üzerinde yetişen her bir ağaç çok değerlidir. Doğaya sahip çıkmak, yeşili korumak ve toprakta bir ürün yetiştirmek vatana sahip çıkmaktır.  Gerçekten de o kurak ve ot bitmeyen arazide azimle ve doğa sevgisiyle oluşturulan Atatürk Orman Çiftliği, Atatürk’ün en büyük miraslarından biridir.

Atatürk Orman Çiftliği kuruluşu dönemine ait görüntüler

Atatürk ve doğa sevgisi sadece Ankara’da somut bir hal almamıştır.  Bir başka örneği de Yalova’da görülmektedir.

Yürüyen Köşk

Yalova’yı çok seven Atatürk, burada küçük bir köşk yapılmasını ister. İnşaat sırasında hemen yandaki eski bir çınar ağacının dalları, köşkün zemin katı üstündeki birinci kata çıkılmasına engel olmaktadır. Bu durumda ağacın dallarının kesileceğini duyan Atatürk “Siz şaşırdınız mı? Hayır, katiyen bu dal kesilemez. Binanın yerini, temelini değiştirin. Bu dalın kurtulabileceği yere kadar temeli sökün veya sürün.” talimatını verir.  Bunun üzerine köşk, 11 Ağustos 1930 tarihinde kalın kızaklar üzerinde doğu yönüne doğru 4.80 metre kadar kaydırılır. Çalışmalar boyunca ağacın başında bekleyen Atatürk “Eh artık yürüyen bir köşkümüz oldu” deyince bu köşkün adı “Yürüyen Köşk” olarak kalmıştır. 3

Ağaç konusundaki hassasiyetini başka bir anıdan da anlayabiliriz.

“BENİM İĞDE AĞACIM”

1927’den 1938’e kadar Atatürk’ün yanında olan Nuri Ulusu’nun Atatürk ve doğa sevgisini anlatan bir anısında, yanlarında Afet İnan’ın da bulunduğu bir gün çiftliğe giderken yol üzerinde Atatürk’ün sevdiği ve “benim iğde ağacım” dediği eski ve cılız bir iğde ağacının söküldüğünü fark ettiklerinden bahseder. Atatürk bu durum karşısında sinirlenmiş ve yol boyunca yürüyerek sökülmüş iğde ağacını aramıştır. O gün orada olan Afet İnan bu durumdan şöyle bahseder: “…Atatürk’ün biraz evvelki neşesi kalmamıştı. Çünkü çiftliğin ilk çorak günlerinin bir yeşillik hatırası yerinden çıkarılmıştı. Yol boyunca yürüyerek iğde ağacını aradık. O:

Bu yazı da ilginizi çekebilir:  Bir Grinin Yeşile Dönüşme Hikâyesi: Cheonggyecheon

-“İğde eski ve çelimsiz bir ağaçtı fakat yaşayan ve baharda güzel kokularını etrafa saçan bir varlıktı.” diyordu. “ 4

Ünlü Bahçivan Pandelli’den Atatürk ve Doğa Sevgisi Anıları

Atatürk’ün doğaya, ağaçlara ve çiçeklere olan sevgisinden bahseden ve anılarını anlatan bir diğer isim, dönemin ünlü bahçıvanlarından Pandelli’dir.  Atatürk ve doğa sevigisinden şöyle bahseder:

“Atatürk çiçeğe çok meraklıydı. Kışın bile gelir ormanı dolaşırdı. Buranın tabiat güzelliğine aşıktı. Bütün çiçekleri severdi. Hatta kır çiçeklerini toplar ve yakasına her gün papatya takardı. Köylülerle, işçilerle ve askerlerle halkın geçimini ve idarenin gidişini konuşmaktan hoşlanırdı. Dert dinlemekten ve herkese faydalı olmaktan zevk alırdı. Her işi kendi gözüyle görürdü. Kibir diye bir şey bilmezdi. İnandığı işlerde emirleri açık ve netti. Gönül almasını ve teşvik etmesini bilirdi…

Bugün Atatürk çiçeği diye bilinen bir çiçek vardır. Hani ecnebilerin Ponsetya dedikleri…Yılbaşında kırmızı kırmızı açan çiçek… İşte onu da Atatürk çok severdi. Ben de burada, bu çiçekten bol bol yetiştirdim ve adını Atatürk Çiçeği koydum. Bu hareket onun çok hoşuna gitti.”5

Atatürk ve doğa sevgisini, manevi kızlarından Sabiha Gökçen şöyle anlatır:

“Ben ondaki çiçek sevgisini ilk kez Bursa’da iken görmüştüm. Özellikle gül ve karanfile bayılırdı. Yalnız onlar mı? Hayır. Boynu bükük menekşeleri, küçük kır çiçeklerini, papatyaları, gelincikleri, diyebilirim ki doğadaki bütün çiçekleri çok ama çok severdi. Kendisi bunları asla koparmaz, koparamazdı. Kıyamazdı onlara. Onları doğada oldukları gibi seyretmekten zevk alırdı. Yaşamlarına kendi eliyle son vermeye kıyamazdı bir türlü. İşin garibi sofrasını ve odasını çiçeksiz görmeye de dayanamazdı. İster bahçedeki çiçekler olsun, ister saksılardaki, ister vazolardaki, hepsine titizlikle bakılmasını arzu ederdi. “ 6

O’nun Ardından Çiçeklerine Bakmak

Doğayı, ağaçları ve çiçekleri vatanı gibi seven Atatürk, manevi kızı Sabiha Gökçen’e bir vasiyet bırakmıştır. Sabiha Gökçen’in anılarından aslında hepimizin omuzlarında olan bu vasiyet şöyledir: “Sabiha, kızım…Bak hayattayken çiçeklerimle ben kendim meşgul oluyorum. Onlara bakıyorum, baktırıyorum. Biz bakmasak, baktırmasak dilleri mi var bizden su isteyecek, gübre isteyecek, ışıklı bir yer ya da gölgelik isteyecek? Unutma sakın, nasıl olsa kader bir gün benim de kapımı çalarak bir başka dünyaya davet edecek… Çiçeklere bakmak, mezarıma çiçek götürmek sana düşecek o zaman… Birkaç gül yeter de artar bile.  Ama canlı olsun, hayatiyet dolu olsun.”

Bizler onun kurduğu ülkenin vatandaşları olarak onun çiçeklerine, miras olarak bıraktığı çiftliğine, tüm yurdun yeşiline sahip çıkmaya devam edeceğiz. Bıraktığı mirasları tüm gayretimizle korumaya çalışacağız.  Her kesilen ağacın hesabını sormaya, her bitki bitmez denilen toprakta azimle dikim yapmaya, vatanı var gücümüzle yeşillendirmeye devam edeceğiz. Her 10 Kasım’da mezarına çiçek bırakacak, her gün kalbimizde yaşatacağız.

Bu yazı da ilginizi çekebilir:  Tarihi Dokuda Yeni Tasarım Anlayışları

Bu çok hüzünlü ve anlamı günde onu saygıyla ve derin bir hasretle anıyorum.

Peyzaj Mimarı ❀ | İÜC -Peyzaj Mimarlığı Yüksek Lisans Öğrencisi ✎ | İstanbul |

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir