Bir Netflix Belgeseli ”Breaking Boundaries”
  1. Anasayfa
  2. Çevre

Bir Netflix Belgeseli ”Breaking Boundaries”

0
Reklam Sponsoru

Bu yazımda Netflixde izlediğim ve beni çok etkileyen bir belgeselden söz etmek istiyorum. Breaking Boundaries. Türkçe adıyla Sınırları Aşmak. Bahsedilen sınırlar aslında doğanın krizini anlamak ve buna çözüm bulmak ile ilgili. Bu belgeseli izlerken Gezegene yaptığımız tahribatı ve karşı karşıya olduğumuz durumu tüm çıplaklığıyla izlemek beni hem şaşırttı hem de korkuttu. Aynı zamanda belgeselin belirli yerlerinde “Gezegenin geleceğini kurtarmak için geç değil!” sloganıyla içime biraz da olsa umut doldu. Yaklaşık 2,5 hatta 3 milyon yıl süren buzul çağından sonra insanlık, içinde bulunduğumuz Holosen döneminin sunduğu istikrarlı iklim sayesinde tarımla başlayan ve bugünkü uygarlık düzeyine ulaşmamızı sağlayan büyük bir gelişme fırsatı elde etti. Ama medeniyet yolculuğumuzda kendimizi o kadar çok kaybettik ve gezegenimize o kadar çok baskı uyguladık ki sonunda kendi jeolojik devremizi yarattık.

Genel olarak baktığımda belgesel kutuplardaki buzulların erimesini, Amazon’un ormansızlaşmasını, mercan resiflerinin yok edilmesini, Avustralya yağmur ormanlarının yanmasını ve COVID’in ele geçirme şeklini kapsıyor. İnsanların Dünya’nın sistemlerine zarar vermelerinin, bazıları geri dönüşü olmayan çeşitli yollardan bahsetmektedir.

Belgeselde Johan Rockström (İklim etkisi araştırmacısı) tarafından söylenen bir metafor kullanılıyor ve oldukça çarpıcı bir metafor bu. “Şu anda dünyaya bir göktaşının yaklaştığını öğrenirsek, tüm insanlık onu durdurmak için bir araya gelecek” göktaşı benzeri bir felaketin çoktan yaklaştığını ancak insanların henüz bir araya gelip buna engel olamadıklarının altını çiziyor.

Bu belgeselde en iyi anladığım şey, Dünya sisteminde her şey birbirine bağlı. İklim sisteminin bir parçası devrilme noktasına gelirse, diğer parçaları da etkileyecektir. Domino taşı gibi. Ancak gezegenin dengesi sadece iklime bağlı değildir. Gezegenin 9 sınırı var ve bunları geçersek ne olacağını bilmemiz gerekiyor. Belgeselde bu 9 sınırın ne oldukları detaylarıyla anlatılmış ve bu sınırlardan bazılarını çoktan aşmış durumdayız.

Bu yazı da ilginizi çekebilir:  Mesire Alanları, Tescil İşlemleri ve Geçmişten Günümüze Mesire Kültürü

Her şeyin domino taşı gibi birbirine nasıl bağlı olduğuna dair bir başka örnek, insan nüfusu arttıkça, onlara yiyecek yetiştirmek için gübreleme de artmaktadır. Aşırı gübreleme sonucu oluşan kullanılmayan besinler denize akar ve nehirler aşırı gübrelenir. Buna ötrofikasyon denir. Bu hem ciddi bir çevre sorunudur beraberinde canlıları da kötü etkiler. Ayrışırken O2 tüketir, gölün dibindeki tortunun kimyasal bileşimini değiştirerek daha fazla fosfor salmasına neden olur.

Belgeseli izlerken yağmur ormanlarının azalması, okyanusların asitlenmesi, tarımda gübre olarak kullanılan azot ve fosforun yarattığı kirlilik gibi konularda ‘kritik eşikleri’ çoktan aştığımızı görünce daha da moralim bozuluyor. 9 sınıra göre aşılan eşikler; İklim, ormansızlaşma, besinler, biyolojik çeşitlilik. Aşılmayan eşikler, tatlı su, okyanus asitlenmesidir. Son olarak belirsiz olan eşikler, hava kirliliği ve diğer kirliliklerdir.

Beni etkileyen ve endişelendiren bir diğer örnek ise İngiliz bilim adamlarının İsveç’e gelip gıda ürünleri için temel tozlayıcı olan ve 1990’dan beri Birleşik Krallık’ta nesli tükenmiş olan kısa tüylü yaban arısı kraliçelerini çalmaları. Yok ettikleri doğayı kurtarmak için bu arılara ihtiyaçları var. Tozlayıcıları için arıları çalmak, başka bir ülkeye gitmek zorunda hissetmek dünya için çok korkunç bir şey.

Doğa bizimle konuşuyor. Ülkemize baktığımızda yakın bir zamanda yaşanan müsilaj sorunu onun gelip geçici bir sorun olmadığını hissettirdi hepimize. O trajik görüntü hepimizin aklında kazındı belki de. Bir diğer sorun ise müsilajdan sonra kendisini gösteren deniz marulu. Kirlilikten beslenen deniz marulu  sudaki fosfor, azot gibi maddelerden besleniyor.

Belgeselin sonunda anladığım şu ki, gerçek maksat kesinlikle korkutmak değil, uyarmaktır. Belgeselin son bölümünde bilim insanlarının tüm sorunlara çözüm bulduğunu ancak dünya liderlerinin hala harekete geçmediğini fark ediyoruz. Örneğin, sadece fosil yakıtların kullanımının azaltılmasıyla büyük bir adım atılacağı bilinen bir gerçektir. Her birey için yapılacak basit şeyler vardır; israf etmeyin, fosil ve karbonu azaltın ve ağaç dikin.

Bu yazı da ilginizi çekebilir:  Antik Yunan Mimarisi: Assasin's Creed Odyssey Üzerine İnceleme

Herkesin izleyip ders çıkarması gereken bir belgesel. Burada vurgulanan herkesin bencil olduğu, doğayı, çevreyi ve dünyayı gelmekte olan felaketten kurtarmayı kimsenin düşünmediği. En azından kendimizi, ailemizi, doğacak çocukları düşünerek hareket edersek onlara daha güzel bir dünya bırakabiliriz. Her şey bizim elimizde. Şimdilik..

Son olarak bu belgesel bana dünyayı, bizi ve geleceğimizi kurtarmak için bir şeyler yapma cesareti verdi. Kaygılı değil hareketli olalım, utangaç değil cesur olalım! Özetle pozitif olalım ve en azından bu yıl doğayla ilişkimizi düzeltecek ‘bir şeyler’ yapalım.

Bilkent Üniversitesi Kentsel Tasarım ve Peyzaj Mimarlığı

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir