Hızlı Git
Gül (Rosa sp.), gülgiller (Rosaceae) familyasından Rosa cinsinden çok yıllık dikenli çalı ya da tırmanıcı bitki türündendir. Beş çanak yaprağıyla çok sayıda parçalı taç yaprağından oluşan gülün az yapraklı, çok yapraklı, kokulu, kırmızı, sarı, beyaz vb. renklerde oluşu bakımından yüzlerce tür ve çeşidi bulunur (Yaylalı 2017) (Resim 1, Resim 2 ve Resim 3).
Güller hakkında ilk sistematik bilgiye ve tanımlamalara Aristoteles’in öğrencisi Theophrastos’ta rastlanır. Theophrastos, Aristoteles’in hayvanlar için yaptığı sınıflandırmayı bitkilere de uygular ve Historia Plantarum adıyla bilinen eserinde güle de yer verir (Özcan 2012). Theophrastos, sözü edilen eserinde üç gül çeşidinden bahseder ve bunların tanımlamasını yapar. Bu tanımlamalara dayanarak bunların Rosa canina, Rosa sempervirens ve Rosa x centifolia olduğu varsayılır (Özcan 2012) (Resim 4, Resim 5 ve Resim 6).
Bilimsel olarak ilk tanımlanan gül ise Rosa gallica (Kırmızı Frenk gülü)’dır (Anonim 2020b) (Resim 7).
Doğu ve Batı medeniyetlerinin önemli ortak figürlerinden biri olan gül, pek çok eski sözlükte bir cins ismi olarak bütün çiçekleri karşılar. Bu genel karşılık dışında müstakil bir isim değeri de kazanan gül, “taç yaprakları yalın ve katmerli olabilen bir çiçek” şeklinde tanımlanırken, aynı zamanda “ateş koru, kırmızı renk” anlamlarına da gelir (Çetindaş 2013).
Gül’ün Tarihçesi
Gülün tarihi, insanlığın tarihinden önce başlar. Tarihte gülün kullanımı ile ilgili en eski buluntuya günümüzden 3000 yıl öncesine ait Mezopotamya’daki kil tabletler üzerinde rastlanır (Can 2019).
Tarihçi Herodot, anlatımlarında Babil’in Asma Bahçelerinde güller yetiştirildiğinden, yetiştirilen güllerden ise gül yağı elde edildiğinden bahseder. Ayrıca pek çok tarihçi, gül suyunun Babil gibi eski medeniyetlerde de kullanılmış olduğuna inanır (Anonim 2020c). Mezopotamya’dan sonra gül Girit’te, Knossos sarayındaki MÖ 1500’lerden kalma bir duvar freskinde karşımıza çıkar (Anonim 2020d) (Resim 8).
Eski Mısır’da ise gülü tanımlayan en eski hiyeroglif, MÖ 1400 yılına aittir (Anonim 2020c) (Resim 9). Kleopatra döneminde, Kleopatra’nın gülleri çok sevdiği, süt banyolarını gül yaprakları ile bezediği Markus Antonyus’un ayaklarının altına gül yaprakları serdirdiği hatta gülü afrodizyak olarak kullandığı bilinir (Anonim 2020c).
Çin medeniyetinde de gülün özel bir önemi vardır. Filozof Konfüçyüs, Çin İmparatoru’nun bahçelerindeki güllerden ve imparatorluk kitaplığında güllerle ilgili 600’den fazla kitap olduğundan bahseder.
Antik Yunan ve Roma festivallerinin çoğunda gül kullanıldığı bilinir. Roma’da gülün gündelik hayatta, cenaze ve düğün törenlerinde kullanıldığını söylenir. Roma’da özellikle Pompei’deki duvar resimlerinde bahçeleri, bitkilerin sıklıkla betimlendiği ve bunların arasında güllerin olduğu dikkat çeker (Resim 10).
Doğa bilimci Yaşlı Plinius (MS 23-79), anlatımlarında gülden şarap yapıldığından, parfüm üretiminde gülün kullanıldığından ve gülün içinde olduğu kokuların etkili ve güzel olduğundan söz eder. Ayrıca Romalıların gül suyunun antiseptik ve anti bakteriyel özelliklerinden yararlandıkları; ellerini gül suyu ile yıkadıkları ve gül suyu ile banyo yaptıkları bilinir.
Baharın gelişi veya bahar ayı ile özdeşleştirilen gül, Roma döneminde antik dönem eserlerinde bahar atribüsü olarak gösterilir. Özellikle dört mevsimi gösteren mozaiklerde veya mevsim lahitleri (season sarcophag Jahreszeitensarkophag) olarak adlandırılan lahitlerde gül, elinde gül demeti tutan veya başında gül çelengi olan genç bir kadın olarak gösterilir (Çetintaş 2013).
Orta Çağ, gülün tedavi edici özelliklerini ön plana çıkartır. Orta Çağ ve Rönesans dönemleri boyunca gül, depresyonun en gözde tedavisi olur (Anonim 2020c).
Osmanlı döneminde kimi sarayların etrafında gül yetiştirilmesi için özel bahçelerin tahsis edilmiş olduğunu, bu alanların, içinde “gül” kelimesi bulunan isimlerle adlandırıldığını, halkın reçel ve şurup gibi ihtiyaçlarını karşılamak için gül pazarlarının kurularak buradan alınan güllerle; güllaç, güllabiye, gül şerbeti, gül reçeli gibi tatlılar ve içeceklerin hazırlandığını görülür (İpek 2008).
Sık sık gül suyu ile banyo yapması ve gülden parfümler hazırlaması ile tanınan İmparatoriçe Josephine, 1798 yılında “Malmaison Bahçeleri” olarak bilinen gül bahçelerini kurar. Eşinin gül merakını destekleyen Napolyon, kaptanlarına yeni gül türleri bulduklarında fidelerini memlekete taşımalarını söyler. Böylece gül koleksiyonunu epeyce geliştiren İmparatoriçe Josephine’in bu bahçelerde yaklaşık 250 farklı tür yetiştirdiği bilinir (Resim 11).
Haçlıların Ortadoğu ülkelerinden memleketlerine taşıdıkları gül fideleri, zaman içinde Fransa’dan İngiltere’ye geçer. Daha sonraları Batı Avrupa, Amerika ve Avustralya da gülden çeşitli şekillerde yararlanmaya başlar.
Gül’ün Mitolojik Hikayesi
Neredeyse insanlık tarihi kadar eski bir kültürel unsur olan gül, insanın doğayı anlamlandırma çabalarının yansıdığı inanç alanı olan mitolojik birikim içerisinde önemli bir yere sahiptir. Doğa unsurlarının kaynağını açıklama çabası içerisinde olan insan, güle büyük önem atfeder ve bunun sonucunda gülün doğuşu, rengini alışı, Tanrılar âlemindeki konumu pek çok mitik anlatıya kaynaklık eder (Çetindaş 2013).
Çiçeklerin kraliçesi
Yunan mitolojisine göre Gül’ün Mitolojik Hikayesi çiçek tanrıçası Chloris, ormanda gezerken bir perinin cansız bedenini bulur ve onu çiçeğe dönüştürür. Kendisine yardım etmeleri için diğer tanrıları çağırır. Şarap tanrısı Dionysos, çiçeğe hediye olarak güzel kokmasını sağlayacak bir öz; aşk ve güzellik tanrısı Afrodit ise güzellik verir; rüzgâr tanrısı Zefhirus, onun üzerinden bulutları uzaklaştırır; ışığın ve sanatın tanrısı Apollon, ışıklarını onun için seferber ederek açmasını sağlar (Çetindaş 2013). Tanrıların el ele verip yaratmaları nedeniyle Yunan mitolojisinde gül, çiçeklerin kraliçesi olarak bilinir (Yıldız 2019).
İran mitolojisinde Gül’ün Mitolojik Hikayesi ise önceleri çiçeklerin kraliçesi, nilüfer çiçeği iken, daha sonra çiçekler, nilüferi çok uyuduğu için Tanrı’ya şikâyet eder ve bunun üzerine Tanrı da daha az tembel olan ve daha az uyuyan bir kraliçe olarak gülü yaratır ve onu, tehlikelere karşı kendisini koruyabilmesi için dikenlerle donatır (İpek 2008).
Afrodit’in çiçeği
“Düştü genç kızın kalbi sert bir dikenle yandı / Güller o günden beri kırmızıya boyandı.”
Yunan mitolojisinde aşk tanrıçası Afrodit’in bir atribüsü de güldür. Vazo resimleri ve heykellerde Afrodit bu atribüsüyle çok az gösterilmiş olsa da yazılı kaynaklar gül ile Afrodit’e, Afrodit ile gül bahçesine birlikte değinirler (Çetindaş 2013).
Efsaneye göre Afrodit, Adonis adlı ölümlü bir erkeğe aşık olur. Günün birinde ava çıkan Adonis bir yaban domuzunun saldırısına uğrayarak yaralanır ve ölür (Bazı kaynaklara göre ise Afrodit’e aşık olan savaş tanrısı Ares bu aşkı çok kıskanır. Kıskançlıktan gözü dönen Ares, günün birinde ava çıkan Adonis’in üzerine bir yaban domuzu salar.) Adonis’in cansız bedeni ile karşılan Afrodit kahrolur ve telaşla Adonis’e koşar. Sevgilisine doğru telaşla koşan güzel tanrıçanın ayağına dikenler batar. Tanrıçanın ayağından damlayan kanlar ise beyaz gülleri kırmızıya boyar.
Bu anlatıya göre Biblos’tan geçtiği söylenen Adonis nehri her yıl, Adonis’in ölüm yıldönümünün anılışında kızıla boyanır. Bu sırada yapılan törenlerde gül mevsiminin bitişi ve yazın gelişini anlatmak için tohumlar ekilir ve çabuk büyümesi için bu tohumlar sıcak suyla sulanır (Çetindaş 2013).
Bir diğer Mitolojik efsaneye göre ise Afrodit, en sevdiği çiçeklerden biri olan gülü oğlu Eros’a hediye eder. Eros ise aynı gülü sessizlik tanrısı Harpokrates’e verir ve böylece gül, sevginin, sessizliğin ve gizliliğin sembolü olur (İpek 2008).
Gül’ün Mitolojik Hikayesi: Venüs’ün doğuşu
“Gümüş kâseyi yakan alevden gülleri ile / Kâfurdan, revaklardan, mermerden doğdu hayal.”
Venüs’ün doğuşu (Yunan mitolojisinde Afrodit’in doğuşu) gül ile ilişkilendirilen bir diğer mitolojik anlatıdır. Roma mitolojisine göre Venüs, Kıbrıs sahilinde dalgaların içerisinden çıkarak doğar ve karaya ayak basar. Onun güzel ayaklarıyla basıp geçtiği yerlerde güller açmaya başlar (Çetindaş 2013).
Sandro Botticelli “Venüs’ün Doğuşu” adlı tablosunda bu mitolojiye konu olan Venüs’ü, bir deniz kabuğu üzerinde denizden yükselip, sol taraftaki iki rüzgâr tarafından kıyıya doğru sürüklenmiş şekilde betimler (Resim 12). Ayrıca rüzgârlar Venüs’ün üzerine güller döker. Bazı uzmanlara göre tablo, Venüs’ün doğuşunu resmetmekle birlikte asıl olarak baharın gelişine vurgu yapar (Anonim 2020f).
Dante Gabriel Rossetti de “Venus Verticordia” adlı tablosunda tanrıça Venüs’ü bir bahçede güllerle çevrili kumral saçlı genç bir kadın olarak tasvir eder (Anonymous 2020d) (Resim 13).
Kimi efsanelerde ise Venüs’ün doğuşu sırasında vücudundan akan köpüklerden bir gül ağacının bittiği, sonra tanrıçanın onu, nektar ile sulayınca ağacın gül verdiğini söylenir (İpek 2008).
Gül ile Bülbül
“Gül dikene düştü, bülbülün göğsü yaralandı / Bir dikene, bir güle baktı ve ağladı.”
Efsaneye göre gül oldukça güzel ve güzelliğinin farkında olan nadide beyaz bir çiçektir. Bülbül, gülün aşkıyla yanıp tutuşurken; gül, bülbüle karşı kayıtsız ve ilgisizdir. Gülün bu tavrına dayanamayan bülbül, bir gün kendini tutamayıp, derdini anlatmak için gülün narin gövdesine konar ve dikenler bülbülün kalbine batar. Bülbül ölür, ancak kalbindeki yaradan gülün dibine dökülen kanları, gülün damarlarına yayılarak, rengini kırmızıya dönüştürür (Yıldız 2019). O günden sonra güller hep kırmızı açar. Gülün renginin kırmızı oluşu, bülbülü öldürmesinden utanarak kızarması şeklinde de rivayet edilir (İpek 2008).
“Gül Bülbül Hikayesi”, Türk dünyasının hemen her tarafında rastlanılan anlatılardan birisidir. Uygurlar’da “Kızıl Gülüm”, çağatay sahasında Nevruz Şah, Anadolu’da “Nevruz Bey” adıyla yaygın olan bu hikaye Türkmenistan sahasında “Gül Bilbil Destanı” diye bilinir (Yıldız 2019).
Hızır ile İlyas
“Yaz dileğini bırak bir güle; kavuş berekete.”
Hızır ve İlyas birbirlerine çok bağlı iki kardeştir. İnanışa göre Hızır karalarda, İlyas ise denizlerde yaşamak zorunda kalır. Her gün birbirlerine kavuşmak için dua ederler. Bunun üzerine Tanrı onların yılda bir defa buluşmalarına izin verir. Birçok kültürde yer alan bu söylenceye göre Hızır ve İlyas kardeşlerin buluştuğu gün 6 Mayıs olarak kabul edilir (Gezgin 2010). 6 Mayıs Hıdırellez günü bir bahar bayramı olarak kutlanır. Hıdırellez’de insanlar, Hızır ve İlyas peygamberin altında buluştuğuna inanılan gül ağaçlarının altına dileklerini bırakırlar.
Musevilerin Mısır’dan çıkmalarının yedinci haftaları olarak kabul ettikleri bayramları “gül bayramı” olarak adlandırılır ve hahamlar dinî törenlerinde alınlarında gül başlığı kullanırlar. İran’da nevruz bayramlarında yüze gül atılırken, Mısır’da dinî ayinlerde gül suyu kullanılır.
Yahudilerin Mayıs’ın altıncı ve yedinci günü kutladıkları bir hasat bayramı olan Şavuat da gül bayramı olarak bilinir. Şükran Bayramı olarak da benimsenen bu özel günde evlerde hiçbir iş yapılmaz ve her yer çiçeklerle süslenir. Sinagoglarda Tevrat’ın konulduğu bölümler özellikle güllerle süslenir (Gezgin 2010).
Gül Bahçesinde İbrahim
“İbrahim olur adı O’nun / Gül toplar ateş bahçelerinden.”
Hikâyeye göre, Hz. İbrahim’e düşmanlık besleyen Nemrut, Hz. İbrahim’i küçük bir tepenin üzerine kurduğu mancınıkla tepenin aşağısında yanan ateşe fırlatır. Allah’ın “Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol!“ (Enbiyâ 21/69) emri ile ateş gül bahçesine dönüşür. Bir diğer hikâyeye göre ise Hz. İbrahim’in atıldığı yerdeki ateş göle, ateşte yanan odunlar balıklara dönüşür, Hz. İbrahim ise ateşin hemen yakınlarındaki gül bahçesine düşer.
İbrahim peygamberin ateşe atıldığında düştüğü yerin Şanlıurfa’da yer alan Balıklıgöl olduğu bilinir.
Hz. Muhammed’in sembolü
“Çiçek eydür ey derviş gül Muhammed teridir.”
İslam mitolojisi ve tasavvuf anlayışında gül, ilahi güzelliği temsil eder. Gülün, Hz. Muhammed’in sembolü olduğu, onun yüzünün güzelliğini hatırlattığı, kabrinin “gül bahçesi” olduğu, insanlığa tebliğ ettiği Kur’ân-ı Kerim’in de “gül tohumları saçan” bir kitap olduğu ifade edilir (Açıkel 2018).
Rivayete göre Miraç gecesi Burak ve Cebrail (as) ile Hz. Muhammed’in terler döktüğü, Burak’ın terinden sarı gül, Cebrail’in terinden beyaz gül, Hz. Muhammed’in terinden ise kırmızı gül oluşur (Yıldız 2019).
Güle verilen bu önemden dolayı Müslüman toplumlarda gül suyu kullanmak yaygındır.
İslam kültürünün yayıldığı ülkelerde gülün bahçe sanatının en sevilen bitkisi olarak yer almasında da Hz. Muhammed’in gülü cennet çiçeklerinin ulusu olarak nitelendirilmesinin yeri vardır (Khabbazı̇ ve Yazgan 2013).
Bektaşiler için gülün ayrı bir önemi de Hz. Ali’den ileri gelir (Gezgin 2010). Rivayetlere göre Hz. Ali ölmeden önce yanındakilerden bir deste gül ister ve getirilen güldesteyi kokladıktan sonra vefat eder (Hançerlioğlu 2000).
Hristiyanlıkta ise Hz. İsa ve haç ile ilişkilendirilen kırmızı gül, Kabala’da da kendisine ciddi bir kaynak bulur (Çetindaş 2013). Beyaz gül; saflık, su ve ay ile ilişkilendirilirken Hz. Meryem’in de simgelerinden birisidir (Gezgin 2010). Sarı gül ise Katoliklikte Papanın amblemidir (Gezgin 2010).
Edebiyatta Hâfız’dan Ronsard’a, Yunus’tan Tagore’a, Hayyâm’dan Goethe’ye, Fuzuli’den Rilke’ye kadar bütün dünya şairleri için buluşma noktası olan; çeşitli hastalıkların tedavisinde, bazı yemeklerde, parfüm ve kremlerde kullanılan; Eski Yunan’da “gül altındayız” tabiriyle sır saklayabilmeyi ifade eden; İslamiyet’te Hz. Muhammed ile, Hristiyanlıkta Hz. İsa ve Hz. Meryem ile ilişkilendirilen gül ile ilgili hikayeler şimdilik bu kadar. Bir başka yazımızda görüşmek üzere. Sevgiyle kalın.
Yazarımızın çok beğenilen önceki yazısı Zeytin Ağacının Mitolojik Hikayesi yazısını okudunuz mu?
Editörün Notu
Yararlanılan Kaynaklar:
- Açıkel. Y. 2018. Hz. Peygamber- Gül İlişkisi ve İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi. Süleyman Demirel Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. Sayı:30, s.71-103. Isparta.
- Anonim. 2020a. Web Sitesi: https://tr.wikipedia.org/wiki/Gül Erişim Tarihi: 15.07.2020
- Anonim. 2020b. Web Sitesi: https://tr.wikipedia.org/wiki/Kuşburnu Erişim Tarihi: 15.07.2020
- Anonim. 2020c. Web Sitesi: http://www.natureltarim.com/tr/faydali-bilgiler/1/gul-tarihcesi Erişim Tarihi: 15.07.2020
- Anonim. 2020d. Web Sitesi: http://apelasyon.com/Yazi/577-ciceklerin-kralicesi-gul Erişim Tarihi: 15.07.2020
- Anonim. 2020e. Web Sitesi: www.flickr.com/malmaison Erişim Tarihi: 18.07.2020
- Anonim. 2020f. Web Sitesi: https://tr.wikipedia.org/wiki/Venüs%27ün_Doğuşu_(Botticelli) Erişim Tarihi: 25.07.2020
- Anonymous. 2020a. Web Sitesi: https://en.wikipedia.org/wiki/Rosa_sempervirens Erişim Tarihi: 19.07.2020
- Anonymous. 2020b. Web Sitesi: https://en.wikipedia.org/wiki/Rosa_×_centifolia Erişim Tarihi: 25.07.2020
- Anonymous. 2020c. Web Sitesi: https://en.wikipedia.org/wiki/Rosa_gallica Erişim Tarihi: 25.07.2020
- Anonymous. 2020d. Web Sitesi: https://en.wikipedia.org/wiki/Venus_Verticordia_(painting) Erişim Tarihi: 25.07.2020
- Can. M. 2019. Türk İşleme Sanatında Gül Motifi. International Journal of Eurasian Education and Culture. Sayı: 4. 2602-4047.
- Çetindaş D. 2013. Mitolojinin Güçlü Dalı: GÜL. Süleyman Demirel Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Yıl: 2013/1, Gül Özel Sayısı. Isparta.
- Gezgin. D. 2010. Bitki Mitosları. 3. Basım, Sel Yayıncılık. İstanbul.
- Hançerlioğlu. O. 2000. Felsefe Sözlüğü, 12. Basım, Remzi Kitabevi. İstanbul.
- İpek. A. 2008. Klâsik Türk Şiirinde Gül Redifli Kasideler. Yüksek Lisans Tezi. Fırat Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü. Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı. Elazığ.
- Khabbazi. P. A. ve Yazgan M. E. 2013. Peyzaj Mimarlığında Gülün Kullanımı. Süleyman Demirel Üniversitesi. Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi 17(2), Özel Sayı 7-10. Isparta.
- Özcan. F. 2012. Grek ve Roma Dünyasında Gül. Süleyman Demirel Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. Sayı:16. Isparta.
- Yaylalı, Y. 2017. Klasik Türk Edebiyatında ve Klasik Fars Edebiyatında Gül ve Nergis. Atatürk Üniversitesi. Edebiyat Fakültesi. Fars Dili ve Edebiyatı Bölümü. Erzurum.
- Yıldız. A. 2019. Türkmen Şairi Şabende’nin “Gül- Bilbil” Destanı. Yüksek Lisans Tezi. Pamukkale Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü. Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı. Denizli.